18 Kasım 2013 Pazartesi

Heidi’yi gördük mü acaba?


Gezi Tarihi: 26.10.2012


Aslında o gün tamamen başka bir yola baş koymuştuk ama kader, bizi “Dağların Kraliçesi” diye adlandırılan Rigi ile tanıştırdı. Luzern kenti ana tren istasyonunun tam karşısından saatimiz gelince vapura bindik. Sis bizi takip ediyor, biz vapurla kaçmaya çalışıyor gibiydik. Yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuk sonrası Vitznau’ya ulaştık. Burası Avrupa’nın ilk dişli raylı demiryolu olan Rigi-Bahn için trene bineceğimiz nokta idi. Trene binince şöyle bir yolcuları inceledim tabi ki. 2 tane çekik gözlü kız, tek başına gezen yine Asyalı bir kız, Arap bir aile, İngilizce konuşan bir grup trekkingçi insan ve yukarıdaki evlerine ulaşmak için tarihi treni okul servisi olarak kullanan 9 – 10 yaşlarındaki güzel çocuklar ilgimi çekti.

Tren dişleri ray üzerinde yerine oturdukça takdiri sayılır bir gürültü çıkararak bizi yukarı doğru çıkarmaya başladı. Ama nasıl bir eğimde yolculuk ettiğimizi anlatmam lazım! Yerimi değiştirmek için koltuktan kalktığımda alışkın olmadığından kendimi aniden karşı koltukta buluverdim. Sonrasında merak edip baktım, tren %25 eğimde yolculuk etmekte imiş. Trenin “dengesizliğine” alıştıktan sonra dışarıyı izlemeye koyuldum. Biz yukarı çıktıkça sis daha da çok artıyordu.

Almanca bilmediğini iddia eden ama gayet yerel halkla iletişime geçen arkadaşım arkada hiç fark etmediğim bir amcayla muhabbete daldı. Meğerse amca buraya sık sık böyle sisli havalarda özellikle gelir “bulut denizi” diye adlandırdığı manzarayı izlermiş. Evet sisin içinde yaklaşık olarak 5-6 dk. yolculuk ettikten sonra yavaş yavaş daha da yüksek irtifaya çıkınca o deniz bizi büyülemeye başladı. 5-6 durak sonrasında Rigi – Kulm’a yani buranın en yüksek tepesine ulaştık. 1752 m’de karşımızda dağlar ve yeşillikler vardı. 


Fotoğraflar Nikon D7000


Aşağıdaki vadiyi tamamen kaplamış yoğun sis bulutu – bulut denizi o kadar geride kalmıştı ki sanki uçaktaki pencereden dışarıyı gözlemliyormuşum gibi hissettim. Mutluluktan ve oksijen oranının da azalmasından olsa gerek beynim yandı, bir ara şuursuzca zıplamış olabilirim, pek hatırlamıyorum :p Detay vermeyeyim. Doğayla iç içe olmaktan ne kadar hoşlandığımı geçenlerde fark ettim; yine bir gezi sonrasında metrobüse binerken Şehirkartı basınca “düüdüt” sesini duyunca içimden geçirdim: “Ah be yine şehirdeyim…”

Rigi Kulm 1752 m Fotoğraf Ness Nikon D7000

Dönüş vakti geldiğinde trene binerken yine aynı turist kafilesi olarak eksiksiz bindiğimizden emin olmayı nedense kendime görev edinmişim. Yalnız gezen Asyalı kızı görmediğimi bir- iki kere tekrar etmiş olabilirim. Bir durak sonra o da bize katılınca içten içe de sevinmiş de olabilirim ;) Bu sefer farklı bir rota bizi bekliyordu. Geldiğimiz yönden dönmeyerek Rigi Kaltbad durağında inerek teleferiğe bindik. Yaklaşık 40 dakika havadan yolculuk ederek Weggis’e vardık. Havada yolculuk diyorum ama 10 dakikasında görebildiğimiz sadece bizi tutan elektrik kablosu oldu! Yokluğun içinde hiç tanımadığımız en az 5 farklı milletten insanla yolculuk etmek çok acayipti kesinlikle. Sisin içinden geçtiğimizde gölün kenarındaki küçük kasabayı yukarıdan izlemek keyifliydi. İnip kasabanın içinden aşağı limana yürürken herkes “Şu da benim evin olsun!” diye içinden geçirdi mi acaba…

Luftseilbahn Weggis - Rigi -Kaltbad Teleferiği Fotoğraf Ness Nikon D7000

                                                                       Şu da benim evim olsun Weggis Fotoğraf Kali Nikon D7000

Weggis’ten Luzern’e gidecek olan vapuru beklerken düşündüm kendi kendime acaba Heidi’yi gördüm de fark etmedim mi, Peter bana el salladı belki de, o amca Heidi’nin dedesiydi falan… Evet sanki çocukluğumuzun çizgi filmini yaşamıştık. Bu durum çok hoşumuza gitti! Sonrasında İsviçre gezimiz boyunca mor inekleri hayal ettik, sanki görür gibi de olduk!

 Alpler Fotoğraf Ness Nikon D7000

Videoları sona sakladık :)




İsviçre anıların kalanları diğer yazılara!





Yol arkadaşımız ve ev sahibimiz Gizem ARICI'ya teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder